14 Haziran 2015 Pazar

Kabrin Sa’d İbn Muaz’ı Sıkması Hikâyesi?

Kabrin Sa’d İbn Muaz’ı Sıkması Hikâyesi
Sa’d İbn Muaz, Hz. Peygamber’in (s.a.a), Medineli ashabının büyüklerinden biriydi. Bedir, Uhud, Hendek ve benzeri savaşlara katılmıştı. Bedir Savaşı’nda “Evs” kabilesinin bayraktarıydı. Bu sözünün eri ve mücahit Müslümanın kolundaki damarlardan biri, Hendek Savaşı esnasında düşman tarafından atılan okla, feci bir şekilde yaralandı. Kan kaybı sebebiyle durumu iyiye gitmedi ve yatağa düştü. O, yaşayan bir şehit ve mümin bir gazi idi. Şehadet yolunda karar kılmıştı. Peygamber (s.a.a) defalarca ziyaretine gelerek ona ihtiram göstermekteydi. Ömrünün son anlarında Peygamber (s.a.a) onun yatağının başucundaydı ve onun için şu duayı etmekteydi: “İlahi! Sa’d senin yolunda cihad ederek peygamberini tasdik etti. Onun ruhunu en iyi şekilde kabul et.”[1]
Sa’d’ın vefat ettiği sabah, Cebrail (a.s) Peygamber’e (s.a.a) gelerek şöyle arz etti: “Ey Allah’ın elçisi! Senin ümmetinden vefat eden kimdir ki gökteki melekler birbirlerine müjde veriyorlar?”
Peygamber (s.a.a) mescide gelirken Sa’d’ın vefatından haberdar oldu ve sabah namazından sonra ashabıyla birlikte Sa’d’ın evine yöneldi. Onun evine girdiklerinde, akrabalarının onu yıkadıklarını gördüler. Bir kenara oturup dizlerini topladı. Bunun sebebini Peygamber’e (s.a.a) sorduklarında, şöyle buyurdu: “Bir melek geldi; ona yer vermek için yaptım.” buyurdu.
Sa’d’ın tabutunu taşırlarken, Peygamber (s.a.a) bizzat tabutun önünden tutmuştu. Hazret şöyle buyurdu: “Canım elinde olan (Allah’a) yemin olsun ki, yetmiş bin melek Sa’d’ın cenazesini taşıyordu.”
Bazı rivayetlere göre; Sa’d’ın devamlı İhlâs Sûresi’ni okumasından dolayı cenazesine melekler katılmışlardı.[2]
Sa’d’ın makamı öyle bir derecedeydi ki Peygamber ona şöyle buyurmuştu:
Sana müjdeler olsun, Allah ömrünün sonunu şehadetle sonuçlandırdı ve Allah’ın arşı, senin ölümünle sarsıldı. Senin şefaatinle Benî Kelb kabilesinin hayvanlarının tüyleri sayısınca Müslüman, kıyamette cennete girecek.[3]
Peygamber (s.a.a), Sa’d’ın cenazesini kendi elleriyle tütsüledi ve onu Bakî mezarlığına kadar, mübarek başı açık ve ayağı çıplak vaziyette ve cübbesiz olarak taşıdı. Kabre bizzat girerek diğerlerinin de yardımıyla Sa’d’ın cenazesini kabre koydu, üstünü taş ve toprakla örttü.
Defin işi bittikten sonra Sa’d’ın annesi kabre yanaşarak şöyle dedi: “Cennet sana kutlu olsun ey Sa’d!”
Peygamber (s.a.a), Sa’d’ın annesine şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Sa’d! Allah nezdindeki bir şeye kesin olarak hüküm verme! Gerçekten şu anda Sa’d’ı kabir sıkıntısı sarmıştır.”
İş bitince, herkes evine döndü. Peygamber (s.a.a) de evine gitti. Bu esnada orada bulunanlar, Peygamber’e (s.a.a) sordular: “Ey Allah’ın elçisi! Hiç kimseye yapmadığın davranışı Sa’d’a yaptığını gördük. Başı açık, ayağı yalın, cübbesiz ve takkesiz olarak onun merasimine katılıp cenazesini taşıdın. Bazen tabutun sağ tarafından, bazen de sol tarafından tutmaktaydın. Cenazenin yıkanması emrini verdin, namazını bizzat kıldın ve bizzat kabre koydun. Buna rağmen şöyle buyurdun: “Kabir onu sıkacaktır.” Neden?”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Evet, çünkü o, ailesine karşı kötü davranıyordu.”[4] (Reklamlara tıklayalım lütfen)

[1]- Tabakât, c. 3, s. 3, 7; Usdu’l-Gâbe, c. 2, s. 296.
[2]- Kâmûsu’r-Ricâl, c. 4, s. 343; Tabakât, c. 3, s. 4, 7, 9.
[3]- Sefînetu’l-Bihâr, c. 1, s. 612 (Sa’d).
[4]- İlelu’ş-Şerâyi, s. 309, Bab: 262; Bihâr, c. 6, s. 220.

9 Haziran 2015 Salı

Kabrin Sıkması Nasıl Olacak?

Berzah âleminin özelliklerinden biri de “kabrin sıkması”dır. Kabrin sıkmasının hakikati, bizler için, pek açık değildir. Görüntü şundan ibarettir: İnsanın cenazesini kabre koydukları vakit o, kendisini kabrin karanlık, dar ve korkunç ortamında bulmakta, sıkıntı, zorluk ve zahmet altında hissetmektedir. Acaba onun ruhu, idam kararı verilmiş birisinin, ömrünün son gecesinde, kendisini ruhen sıkıntıda hissetmesi gibi bir sıkılmaya mı tabi tutulmaktadır? Yahut misalî kalıbı, yani (rüya âlemindekine benzer) latif cismi veya ruhu mu kabrin sıkmasına tabi tutulmaktadır?
Veyahut da, acaba ruh bu dünyevi cesetle bağlantılı olarak kendisini kabir sıkıntısı ortamında mı bulmaktadır? Her üç görüş de öne sürülmüştür.[1]
Bazı rivayetlerde, üçüncü görüş tercih edilmiştir. Allâme Meclisî (r.a) şöyle der: “Gerçekte kabir suali ve sıkması, asıl cesetlerde olmaktadır. Bunlar (sual ve sıkma), müminlerin bir kısmından kaldırılmaktadır.”[2]
Her hâlükârda “kabir sıkması”, esas itibariyle sabittir ve şüphesiz, müddet, keyfiyet, şiddet ve zayıflık itibariyle fertlere göre farklılık arz eder.
Keza bir kısım rivayetlere göre, İmam Cafer Sâdık (a.s) şöyle buyurur:
Eğer bir mümin, Perşembe günü öğleden sonra ile Cuma günü öğleden önce arasında dünyadan göçerse, Allah Teâlâ onu “kabir sıkmasından” korur.[3]
Nakledilir ki; Merhum Âyetullahi’l-Uzmâ Seyyid Muhammed Takî Hansarî (r.a), her zaman böyle bir günde (Perşembe öğle ile Cuma öğle arasında) dünyadan göçmeyi arzu ederdi. Bu zat, henüz hayattayken, (Cuma gününün) öğle vakti eriştiğinde, derin bir hasretle: “Bu Cuma da geldi geçti ve ben hâlâ bu dünyadan göçmedim!” derdi.
Burada şöyle bir soru akla gelmektedir: Bazıları kabre konulmadan, günlerce darağacında asılı kalıyor, hatta bazen de darağacında kalarak o şekilde yok oluyorlar. Yahut bazıları yanarak kül oluyor ve kabirlere konulmuyorlar veyahut da denizlerde yok oluyorlar. Bu kabil insanlar için de “kabir sıkması” var mıdır?
Bunun cevabı şudur: Darağacına asılan insan hakkında İmam Cafer Sâdık’a (a.s) sorulduğunda, cevaben buyurdu ki: “Evet, yerin Rabbi, havanın da Rabbidir. Allah Teâlâ havaya vahyedecek, o da ölüyü yerdekinden daha sert sıkacaktır.”[4]
*   *   *
Yine bazı rivayetlere göre şehitler, kabir âleminde zahmete, eziyete ve sorguya tabi tutulmayacaklardır. Bu meselenin sırrı İmam Cafer Sâdık’a (a.s) sorulduğunda, İmam cevap olarak şöyle buyurdu: “Başının üzerinde o parlayan (kılıç), fitne olarak ona yeter.” (Yani şehadetine sebep olan o kılıç darbesi, zahmet olarak ona yeterlidir.)[5]
Bu rivayet, şehidin makamının yüceliğini bildirmektedir. O, kabir âleminde bile zahmetlere ve sorguya tabi tutulmamaktadır. Bazı rivayetlere göre de, günahkâr, öyle şiddetli bir şekilde “kabir sıkmasına” tabi tutulacaktır ki, sıkmanın şiddetinden, beyni ayak tırnaklarının arasından çıkacaktır.”[6]
İmam Ali (a.s) hutbelerinden birinde şöyle buyurmuştur:
Ölen şahıs Nekir ve Münker adlı iki meleğin sorduğu suallerin cevabında aciz kalırsa, onlar, ellerinde bulunan gürzle onun başına öyle sert vururlar ki, insanların ve cinlerin dışındaki tüm hayvanlar bunu duyunca vahşileşirler. Daha sonra ona şöyle derler: “En kötü vaziyette yat!” O, kabirde öyle bir sıkılır ki, beyni, tırnakları arasından akar gider ve yılanlar, akrepler ve böcekler kıyamet gününe kadar ona eziyet ederler. Bu minval üzere kabrin sıkmasından kurtulmak için, kıyamet gününün bir an evvel olmasını arzu eder.[7]
Ebu Basir’in İmam Cafer Sâdık'la (a.s) yaptığı sohbetlerinden birinde şöyle geçer: İmam (a.s), Allah Teâlâ’nın berzah âleminde gerçek mümine olan şefkatini ve ilahi nimetleri sayarken, Ebu Basir şöyle dedi: “Öyleyse kabir sıkması nerededir?” İmam (a.s) şöyle buyurdu:
Uzak olsun! Hiç bir zaman… Müminlere kabir sıkmasından bir şey yoktur. Müminin defnedildiği o yer, diğer yerlere övünerek şöyle der: “Benim sırtımda (öyle bir) mümin var ki, seninkinde yoktur.” O yer mümine şöyle der: “Allah’a yemin olsun ki, benim üstümde yürüdüğünde de seni seviyordum. Şimdi de yüzünü bir an öbür tarafa çevirirsen, sana nasıl davranacağımı görürsün.” O an, bir gözün açılıp kapanması kadar bir vakitte kabri, onun için genişletmektedir.”[8]
Ancak bazı rivayetlere göre, kabir sıkıştırması, bütün müminlere şamil olacaktır.[9]
*   *   *
Yine Ebu Basir şöyle der: İmam Cafer Sâdık’a (a.s) dedim ki: “Acaba kabir sıkmasından kurtulanlar olacak mı?”
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Kabir azabından Allah’a sığınırım! Kabir azabından çok az insan güvencede olup kurtulacaktır.”[10]
Daha sonra İmam şöyle buyurdu: “Peygamber’in (s.a.a) kızı Rukiyye (r.a) dünyadan göçtüğünde, Peygamber (s.a.a) onun kabri başında durup (mübarek) başını göğe kaldırdığında, gözleri yaşla dolu bir halde, oradakilere şöyle buyurdu: “Defnin şu halini ve Rukiyye’nin başına gelen şeyleri gözümün önüne getirdim.” Devamla şöyle buyurdu: “Allah’ım! Benim hatırıma kabir sıkmasını Rukiyye’den kaldır ve onu bağışla. Allah’ım! Onu bağışla.”[11]
Yine şöyle buyurmuştur: “Ben Rukiyye’nin zayıf olduğunu anladım. Allah’ın dergâhından, onun hakkındaki kabir sıkmasını kaldırmasını istedim.”[12]
 
[1]- Muhakkik Alim Muhammed Takî Felsefî, kaynakları inceleyip görüşleri naklettikten sonra, şu sonuca varmaktadır: “Kabrin sıkıştırmasından maksat, mezarlıkta kazılan kabrin duvarlarının birbirine yaklaşması ve ölünün cesedini darlıkta bırakması değildir. Aksine, vefat etmiş olan ruh ve ceset üzerinde meydana gelen ve ona şiddetli bir rahatsızlık veren, görünmeyen ve hissedilmeyen bir sıkıştırmadır.” (Meâd ez Nezer-i Rûh ve Cesed, c. 1, s. 261.)
[2]- Bihâr, c. 6, s. 270.
[3]- age, s. 242, 221.
[4]- Furû-i Kâfî, c. 3, s. 233.
[5]- Vesâilu’ş-Şîa, c. 11, s. 14.
[6]- Leâli’l-Ahbâr, c. 5, s. 29.
[7]- Furû-i Kâfî, c. 3, s. 233.
[8]- age, s. 130.
[9]- Bihâr, c. 6, s. 221.
[10]- Bazı rivayetlere göre; Nekir ve Münker adlı iki meleğin bu sual ve sorgusu, bir nevi “kabir sıkıştırması”dır. Zira İmam Cafer Sâdık (as) şöyle buyurmuştur: “Ölüye, kabir onu sıkıştırır bir haldeyken sorulur.”(Bihâr, c. 6, s. 260.)
[11]- Furû-i Kâfî, c. 3, s. 236.
[12]- Bihâr, c. 6, s. 266.(Reklamlara tıkla lütfen

4 Haziran 2015 Perşembe

İnsana, Ölümünden Sonra Sorulacak Sorular?

Güvenilir ve mütevatir rivayetlere göre, insan ölüp de kabre konulduktan sonra “Nekir” ve “Münker” adlı iki melek onun yanına gelir ve bazı sualleri sorarlar. (Bu suallerden bazılarını kitabımızın çeşitli yerlerinde zikrettik.) Ona sorulacak olan hususlar nelerdir? Rivayetler araştırıldığında, aşağıdaki hususları soracakları anlaşılmaktadır:
1. Rabbin kimdir?
2. Peygamberin, önder ve imamın kimdir?
3. Hangi dindensin?
4. Ömrünü hangi yolda geçirdin?
5. Malını hangi yoldan elde ettin?
6. Hangi yolda harcadın?[1]
7. Kıblen neresidir?
8. Semavi kitabının ismi nedir?[2]
9. Namaz,
10. Zekât,
11. Oruç,
12. Hacc.[3]
Konuyla ilgili şu birkaç rivayete dikkat buyurun:
a) İbn Ebi Hamza, Vakıfî mezhebine mensup birisiydi. İmam Musa Kâzım’ın (a.s) imametinden sonraki imamları kabul etmemekteydi. Dünyadan göçüp de, toprağa gömüldüğünde, İmam Rıza (a.s) onun hakkında şöyle buyurdu:
O kabrinde oturtuldu ve şu şekilde sual olundu: “İmamların kimdir?” O, imamların ismini saydı, ama sıra benim ismime geldiğinde durakladı. O an kabir âleminde başına öyle bir darbe vuruldu ki, kabri alevli bir ateşe dönüştü.[4]
b) Hz. Peygamber (s.a.a), bir gün önce cenaze defnedilen bir kabrin kenarından geçerken, yakınlarının kabir kenarında ağladıklarını gördü, onlara şöyle buyurdu:
Nazarınızda küçük saydığınız iki rekat hafif namaz, bu kabir sahibi için sizin dünyanızın her şeyinden daha değerlidir.[5]
c) İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurur: “Birisi, Selman-ı Farisî’nin yanına gelerek şöyle dedi: “Bana hadis söyle.” Selman sessiz kalarak bir şey demedi. (Çünkü o kişi güvenilir birisi değildi, münafıklardan biriydi.) Adam isteğini tekrarladı. Selman yine sessiz kalarak bir şey söylemedi. Bunun üzerine o kişi Bakara Sûresi’nin 159. ayetini okudu:
“İndirdiğimiz açık hükümleri ve doğru yolu bir bir insanlara kitapta beyan ettikten sonra gizleyenler yok mu? Allah’ın laneti onlara şamildir.”
Selman-ı Farisî ona: “Gel” dedi: O, döndü. Hz. Selman şöyle dedi: “Eğer birini güvenilir bilirsem, ona hadis nakletmekten kaçınmam. Fakat sen kendini Nekir ve Münker adlı meleklerin suallerinin cevabına hazırla. Onlar sana, Peygamber’e (s.a.a) olan bağlılığını soracaklar. Eğer bu durumda şekke düşer ve sapıklardan olursan, ellerinde bulunan gürzle öyle sert vururlar ki, kül olursun.”
Adam şöyle dedi: “Daha sonra ne yaparlar?”
Selman-ı Farisî buyurdu: “Seni yeniden canlandırıp tekrar azap ederler.”
Adam şöyle dedi: “İki melek, Nekir ile Münker kimdir?”
Selman-ı Farisî buyurdu: “Onlar kabrin koruyucularıdırlar.”
Adam şöyle dedi: “O iki melek kabirde insana azap mı ediyorlar?”
Selman-ı Farisî: “Evet.” buyurdu.[6]


[1]- Bihâr, c. 6, s. 233, 264.
[2]- Tuhafu’l-Ukûl, s. 180.
[3]- Leâlil-Ahbâr, c. 5, s. 30; Bihâr, c. 6, s. 266.
[4]- Bihâr, c. 6, s. 242.
[5]- Mecmûa-i Verrâm, s. 453.
[6]- Bihâr, c. 6, s. 236.
                                                                (Reklama tıkla lütfen)

2 Haziran 2015 Salı

Kabirde, Nekir ve Münker Adlı İki Meleğin Suali?

Birçok rivayete göre, insan dünyadan göçtükten sonra “Nâkir” ve “Münker” veya “Nekîr” ve “Münker” adlı iki melek, onun yanına gelip bazı sorular sorarak sorguya çekerler. Aslında bu onun, ölümden sonraki ilk muhakeme edilişidir.
Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şu hadisi ilginçtir:
Kabir, ahiret menzillerinin ilk menzilidir. İnsan eğer bu menzilde kurtulursa, diğer menzillerdeki kurtuluşu daha kolay olacaktır. Ama eğer bu menzilde kurtulamazsa, diğer menzillerde kurtulması zor olacaktır. [1]
Rivayetlerden bazısına göre, bu iki melek kabre girerek, biri ölünün sağ tarafında, biri de sol tarafında dururlar.[2]
İmam Cafer Sâdık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
İnsanın cenazesi defnedildikten sonra, Nekir ve Münker adlı melekler onun yanına gelirler. Sesleri gök gürültüsü gibi, gözleriyse şimşek gibi dikilmiştir. Yeri dişleriyle yara yara ve kıllı ayaklarıyla pür-şiddet döve döve ölünün yanına gelirler.[3]
Şüphesiz ki onların ölüye karşı davranışları, ölünün iman ve sapkınlığı esası üzere olacaktır. Onların halis mümine karşı görünüş ve davranışlarıyla, halis küfür ehli olana görünen çehreleri ve davranışları farlı olacaktır.
Ebu Basir, İmam Cafer Sâdık’tan (a.s) sorar: “Acaba bu iki melek mümin ve kâfire aynı şekilde mi gözükecek?”
İmam şöyle buyurur: “Hayır.”[4]
Yine dikkat edilmelidir ki, ölünün Nekir ve Münker’e vereceği cevap, dünyada sahip olduğu ruhî ve batinî esas üzere olacaktır.
 
[1]- Bihâr, c. 6, s.242.
[2]- Furûu Kâfî, c. 3, s. 338.
[3]- Furûu Kâfî, c. 3, s. 238 ve 236.
[4]- age, s. 239. (Reklama tıklayın lütfen)