27 Mayıs 2015 Çarşamba

İman ve Küfür Açısından Farklı Kişilerin Berzahta Nasıl Olacakları?

BERZAH ÂLEMİNİN BAZI ÖZELLİKLERİ

Kabir âleminin, berzah âlemi olduğunu söylemiştik. Berzah âlemi, ölümle kıyamet arasında bir fasıla (ara)dır ve insanlar çeşitli şekillerde bu âlemde (berzahta) mükâfat ve cezalarını göreceklerdir. Burada, berzah âleminin nasıl bir âlem olduğunu somutlaştırmak için, bir parça teferruatına ve özelliklerine değinmemiz gerekiyor.
1- İman ve Küfür Açısından Farklı Kişilerin Berzahta Nasıl Olacakları
Çeşitli rivayetlerin de tasdik ettiği gibi, berzah âleminin hususiyetlerinden biri olan “kabir suali”, halis imana sahip olanla halis kâfir olan içindir. Zira diğer fertler için kabir suali yoktur. Elbette bu, üçüncü sınıfın berzahı olmayacak anlamına gelmez. Belki sadece “kabir suali” hakkında onlara tarizde bulunulmayacaktır. Fakat rivayetlerden anlaşıldığına göre “kabir sıkıntısı”, (sadece evliyaullahtan az bir topluluk hariç) genel olacaktır.
İmam Cafer Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur:
Kabirde, sadece halis imana sahip olanla halis kâfir olanlar hariç, diğerlerinden sual edilmeyerek vazgeçilecektir.[1]
Başka bir hadiste de şunu okuyoruz:
Ebubekr İbn Hızır diyor ki: İmam Cafer Sâdık’a (a.s): “Kabirde kimlerden sual olunacak?” diye sordum. İmam Bâkır (a.s) cevap olarak buyurdu ki: “Halis imana sahip müminle halis küfre sahip olanlardan.”[2]
Bazıları, bu rivayetlerin halkın genelinden “kabir suali” olacağı hakkındaki hadislerle çeliştiğini zannederler. Bu yüzden ulemadan bazıları: “Sualden halis müminle halis kâfir kast olunmuştur”, demişlerdir. Veyahut meselâ: “Namazın, orucun, haccın ve velayetin aslı hakkında halkın genelinden sual olunacaktır. Çünkü kültürel olarak geri bırakılanlar (mustaz’aflar) ve bilgisiz olanlar, ayrıntılar hakkında mazurdurlar.[3]
Her hâlükârda bu konu, üzerinde durulması gereken meselelerden biridir. Ama bu kitabın sınırları dışındadır.
Telkin ve benzeri konulardaki rivayetlerde mutlak olarak şöyle geçer: “Kabirde, Münker ve Nekir’in suali haktır.”

[1]- Furûu Kâfî, c. 3, s. 235 (Kabir ve sual olunan ve olunmayan kimse hakkında bir mesele, Hadis: 1), Hadis: 2, 3 ve 4’te de aynı konu ifade edilmektedir.
[2]- age, s. 237.
[3]- Leâli’l-Ahbâr, c. 5, s. 31.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Beş Ayet-i Kerimenin Hadislerle İncelenmesi?

1. “Allah iman edenleri, hem dünyada, hem de ahirette, sabit sözle sabit-kadem (sağlam) kılar.” [1]
Birçok rivayette şöyle geçer: Ayette geçen “iman ehlinin sebatlı oluşu”, berzah âlemindedir.
Allâme Tabersi, Mecma’ul-Beyan adlı tefsirinde şöyle der:
Müfessirlerin çoğuna göre, ayette geçen “âhiret”ten maksat, kabir âlemidir. Ayet, kabirdeki sual hakkında inmiştir.” Bu tefsir, İbn Abbas ve İbn Mes’ud’dan da nakledilmiş ve masum imamlardan da rivayet edilmiştir. Bu cümleden olarak İmam Ali (a.s) bir konuşmasında şöyle buyurur: “Nekir ve Münker (adlı) iki melek, kabre girerek mümine sorarlar: “Rabbin, dinin ve peygamberin kimdir?”
O cevap olarak şöyle der: “Allah, benim Rabbimdir, İslam dinimdir ve Muhammed de peygamberimdir.”
Melekler şöyle derler: “Allah sana, razı olduğu şeyde sebat versin..” Allah'ın sözü budur: “Allah iman edenlere sebat verir (onları sabit-kadem kılar).
O vakit, o iki melek, kabirde onun yüzüne cennetten bir kapı açarlar.”[2]
2. “Her kim benim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” [3]
Bazı rivayetlere göre bu “dar geçim”, berzah âlemiyle bağlantılıdır. Allâme Meclisî'nin (r.a), İmam Seccad’dan (a.s) aktardığı bir rivayette şöyle buyurur: “Bu dar geçim, berzah âlemindedir.” Daha sonra der ki:
“Yukarıdaki ayette geçen “dar ve zor geçim”den maksat, kabir azabıdır. Bu manayı teyit eden, ayette geçen “kıyamet”’in ondan sonra zikredilmesidir. Müfessirlerden birçoğu bu şekilde tefsir etmişlerdir. Dar geçimden maksat, dünyadaki durumun kötü oluşudur da diyemeyiz. Çünkü kâfirlerden çoğunun bu dünyada rahat ve tatlı hayatları vardır. Ama bunun aksine iman ehlinden çoğunun, dünyada sıkıntılı ve zor bir hayatları vardır.
Allame Tabersî, Mecma’u’l-Beyân'da der ki: “Dar hayattan maksadın, kabir azabı olduğunu söyleyenler olmuştur. Bu tefsir, İbn Mes’ud, Ebu Said el-Hudrî ve başkalarından nakledilmiştir. Ebu Hureyre de bu konuyla ilgili bir rivayet nakletmiştir.”[4]
Hz. Ali (a.s), Muhammed İbn Ebubekr vasıtasıyla Mısırlılara gönderdiği mektupta şöyle der: “Allah Teâlâ’nın düşmanlırını sakındırdığı “o zor geçim” kabir azabıdır.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Çünkü Allah Teâlâ, doksan dokuz yılanı kâfire musallat kılar ve onlar, onun bedenini sokarak kemiklerini kırarlar ve kıyamet gününe kadar bu şekilde davranırlar.”[5] (Doksan dokuz yılandan maksat, belki onun dünyadaki doksan dokuz kötü amelidir ve doksan dokuz yılan suretinde ona zarar vermektedirler.)
3. (Ölen kimse) Eğer Allah’ın yakın kullarından ise, artık ona rahatlık, güzel bir rızk ve nimetlerle dolu bir cennet (naîm cenneti) var.” [6]
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
Rahatlık ve güzel rızktan maksat, kabir (berzah) âlemindeki rahatlık ve sevinçtir. Nimetlerle dolu cennetten maksat da âhiret (kıyamet) cennetidir.[7]
Resul-i Ekrem’den (s.a.a) nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur:
Mümin vefat halindeyken ona ilk verilecek müjde “rahatlık, güzel rzık ve naim cennetidir. Mümine kabirde verilecek ilk müjde de şudur: “Allah’ın senin hakkındaki hoşnutluğundan dolayı sana müjdeler olsun. Cennete hoş geldin. Allah seni kabre kadar taşıyanları bağışladı. Onların senin hakkındaki şehadetlerini tasdik etti ve senin hakkındaki dualarını kabul buyurdu.[8]
4. “Eğer o, inkarcı sapıklardan ise, ona da kaynar sudan bir konak!... Bir de cehenneme atılış!...” [9]
İmam Cafer Sâdık (a.s) şöyle der: “Cehennemin kaynar suyu kabir âlemini (berzahı) yalanlayanlara sunulacak. Ama cehennem ateşine giriş, âhiretle (kıyametle) ilgilidir.”[10]
5. “Onların rızkları, sabah ve akşam oradadır.” [11]
Tanınmış müfessir Ali İbn İbrahim (r.a), rivayetlerden yola çıkarak şöyle der:
Bu cennetten maksat, (berzah âlemindeki) dünya cennetidir ki, imanlı kişilerin ruhları oraya göçmektedir. Çünkü ahiretin ebedi olan cennetinde, sabah ve akşam yoktur.[12]
Sonuç olarak: Kur'ân, birçok ayette berzah âlemine açıkça veya işaret yoluyla değinmiştir. Genel olarak bu konunun ayrıntılarına girmemiş, fakat berzah âleminin aslı ve özü Kur'ân'da zikredilmiştir.
Kur'ân'ın meseleleri söz konusu etmedeki metodu; konunun ayrıntısına değil, aslına ve bütününe değinmek şeklindedir.
Berzah âlemi, rüya âlemine benzer. Ölüm ve rüyanın ortak yönü; her iki durumda da ruhun beden üzerinde tasarrufta bulunmamasıdır. Şu farkla ki; uykuda ruhun beden üzerinde tasarrufta bulunmaması geçicidir, ölümde ise tasarruf, ebedi olarak değil, uzun süre kesilir. Çünkü kıyametin başlamasıyla, yine ruhla beden arasında irtibat sağlanacak ve ruh, beden üzerinde tasarruf etmeye başlayacaktır.
 
[1]- İbrahim: 27
[2] Tefsîru Mecmai’l-Beyân, c. 6, s. 314; Bihâr, c. 6, s. 225, 228; Tefsîru Burhân, c. 2, s. 314.
[3]- Taha: 124
[4] Bihâr, c. 6, s. 215.
[5] Şeyh Sadûk, Emâlî, Necef baskısı, s. 27; Tefsîru Burhân, c. 3, s. 48.
[6]- Vakıa: 88-89
[7] Tefsîru Ali İbn İbrahim, Yukarıdaki ayetin açıklaması; Bihâr, c. 6, s. 217.
[8] ed-Dürrü’l-Mensûr Tefsiri, c. 6, s. 166.
[9]- Vâkıa: 92-94
[10] Tefsîru Ali İbn İbrahim, Yukarıdaki ayetin açıklaması; Bihâr, c. 6, s. 217.
[11]- Meryem: 62
[12]- Tefsîru Ali İbn İbrahim, s. 18; Bihâru’l-Envâr, c. 6, s. 218’deki nakle uygundur.

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Kur'ân Açısından Berzah?

Kur'ân-ı Kerim’de, üç yerde “berzah” kelimesi geçer. Bunlardan ikisinde (Furkan: 53 ve Rahman: 20) bu kelime, denizdeki tatlı ve tuzlu su arasında “perdeleyen ve engelleyen sınır” anlamındadır ve iki tür suyun birbirine karışmasını engellemektedir.
Fakat bir yerde (Mü’minûn: 100. âyette) berzah âlemini ifade etmektedir ve açıkça şöyle buyurulmaktadır: “Onların önlerinde, diriltilip güne kadar bir berzah vardır.” Diyebiliriz ki; bu ayet ve birçok hadiste geçen “berzah” kelimesi, ölümden sonra, kıyamet gününe kadar olan “berzah âlemi”ni ifade etmektedir.
Yukarıda zikredilen ayete ilave olarak Kur'ân-ı Kerim’de, berzah âlemiyle ilgili birçok ayet de vardır. Açıkça veya işaret yoluyla berzah âleminden söz edilmiştir. Burada birkaç ayeti zikredelim: Bir kısmı, salih kulların berzah âlemindeki mükâfatlarının beyanı hakkında, bir kısmı ise salih olmayanların berzah âlemindeki azapları hakkında açıklık getirmektedir.
1. Ayet:
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Aksine onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlar arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. [1]
Bu ayetin bir benzeri de Bakara: 154’te zikredilmiştir.
2. Ayet:
(Âl-i Yasin’in mümini Habib-i Neccar zalimlerin eliyle şehadete eriştiğinde Allah tarafından) Ona: “Cennete gir” denildi. O da: “Keşke benim kavmim de bilseydi” dedi. “Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını.” [2]
3. Ayet:
Ateş; sabah-akşam, ona sunulurlar. Kıyamet saatinin kopacağı gün; Firavun'un etrafındakileri, azabın en şiddetli olanına sokun, (denecek). [3]
Firavunun sunulduğu sabah ve akşam azabı, onların berzah azabıdır.
Nuh: 25’de ve Mümin: 11’de de berzah âlemi söz konusu edilmiştir.
4. Ayet:
Sizden birinize ölüm gelip de: 'Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen, ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam' demezden önce, size rızk olarak verdiklerimizden infak edin. [4]
Bu ayette de kıyametten önce ve ölümden sonraki âleme, yani berzah âlemine işaret edilmiştir. Günahkârlar, (bu dünyaya) dönüp telafi etmeyi temenni ederler. Onlara cevap olarak, dönüşün olamayacağı bildirilmektedir. Bu ayetin devamında ve Müminun: 100. ayetinde de bu cevap zikredilmiştir.
Çok sayıdaki bu ayetlere ilave olarak; Kur'ân-ı Kerim’de ölüm hakkında “teveffi” (yani ruhun alınması ve tutulması, ölüm değil) tabiri olarak kullanmıştır.
Örnek olarak Zümer Sûresi 42. ayette şöyle geçer: “Allah canları ölüm anında alır.” Bu tabir de cismin ölümünden sonra insan ruhunun canlı oluşunu beyan etmektedir.
5. Ayet:
Bunlar (Nuh’un (a.s) günahkâr kavmi), hataları dolayısıyla suda boğuldular. Sonra ateşe sokuldular. O vakit Allah’ın dışında hiçbir yardımcı bulamadılar. [5]
Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Nuh’un (a.s) günahkâr kavmi, boğulduktan hemen sonra aralıksız cehennem ateşine girmişlerdir. Açıktır ki henüz kıyamet gününün cehennemi oluşmamıştır. Buna göre bu cehennemden maksat, berzah âleminin cehennemidir.
 
[1]- Âl-i İmrân: 169-170
[2]- Yasin: 26-27
[3]- Mü’minun: 46
[4]- Münafikûn: 10
[5]- Nuh: 25

15 Mayıs 2015 Cuma

Kur'ân ve Hadislerde Berzah Âleminin Uykuya Benzetilmesi?

Zümer Sûresi 42. âyette şöyle buyurulur:
Allah, ölecekleri vakit onların canlarını alır. Ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir.
Bu ayet-i kerime açıkça “ölüm” ile “uyku”nun aynı cinsten olduğunu beyan etmektedir. Allah Teâlâ, her iki durum (ölüm ve uyku)da da canı almaktadır. Şu farkla ki; Allah Teâlâ eceli erişen kimsenin ruhunu tutar. Eceli gelmeyenin ruhunu da uyandığında belirli bir vakte kadar salıverir.
Hadislerde de ölümün uykuya benzetilmesi, birçok yerde geçmiştir. Burada bir tanesini örnek olarak zikrediyoruz:
Birisi İmam Cevad’a (a.s): “Ölüm nedir?” diye sorduğunda, İmam cevap olarak şöyle buyurdu: “Ölüm, her gece yaşadığın uyku gibidir. Ama şu farkla ki ölümün müddeti uzundur ve insan bu uykudan kıyamet gününde uyanacaktır. Rüya âleminde rüya gören insanlar, türlü sevinçler, dehşetler ve zorluklarla karşılaşırlar. Ölüm âleminde de böyledir ve insanın başına acı ve tatlı hadiselerin gelmesinin başlangıcı, işte bu ölümdür. Kendinizi ona hazırlayın.”[1]
Elbette şu hususu da hatırlatmada yarar var: Berzah âlemi, âhiret ve kıyametle kıyaslandığında bir açıdan, bir çeşit uykudur. Ama dünya hayatına kıyasla, dünya hayatından daha geniş bir hayata sahiptir. Bu yüzden hadislerde şöyle geçer:
İnsanlar uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar.
 
[1]- Meânî’l-Ahbâr, İntişârât-ı İslâmî baskısı, s. 289.

14 Mayıs 2015 Perşembe

Berzah Âleminin Görünümü?

Berzah Âleminin Görünümü
İnsan ruhu, dünya hayatının sona ermesiyle “latif bir cisimde” karar kılar ki, o cisim maddi cismin birçok arazlarından uzaktır. Buna “misâlî beden” veya “misâlî kalıp” derler. Ne tamamen mücerrettir, ne de sırf maddidir. Belki “berzahî tecerrüd” (berzaha has bir nevi mücerretlik)tir. (Örneğin: Suyun bir saksının içinde bulunmasıyla bir naylon poşetin içinde bulunmasının farklı olduğu gibi. İlki kalın bir cismin, ikincisi ise latif bir cismin içinde bulunmaktadır. Suyun, naylonun dışından görüldüğü gibi, bazıları da berzahî suretleri/şekilleri görebilirler.) Elbette madde âleminin zindanında esir olarak yaşayan bizler için bu konunun apaçık anlaşılması mümkün değildir; ama biraz da olsa anlaşılabilmesi için bilginler bu durumu “uyku haline” benzetmişlerdir.
Allame Meclisi’nin dediğine göre “berzah âleminin “uyku” ve “rüyaya” benzetilmesi, birçok hadiste zikredilmiştir.
Her insan rüya âleminde, ruhunun, kalıbından yararlanarak bazen çok geniş ve güzel yerlere gittiğini, oralarda görkemli manzaralarla ve birçok nimetlerle karşılaştığını, onlardan istifade edip lezzet aldığını görmüştür. Bazen de tersine korkunç manzaralar görüp çok korkmuş, rahatsız olmuş ve bağırıp ağlayarak uykudan uyanmıştır.
Bu benzetmeye (rüya âlemi) dikkat edildiğinde, berzah âleminin görünümü, bir miktar daha kolay anlaşılır. İsminden de anlaşıldığı üzere “misali cisim”, bu bedenin benzeridir. Ama bu yoğun maddeli unsura sahip değildir. Belki nurani, maddeden ve bu âlemin bilinen unsurlarından soyut latif bir cisimdir.
Bazılarına göre: “Misalî kalıp” herkesin bedeninin bâtınında vardır ve sonuçta ölüm anında bedenden ayrılarak kendi “berzah” hayatına başlamış olur. Buna göre ruh, ölümden sonra “tenasuh” meydana gelmesin diye ayrı bir bedene intikal etmez. Belki, kendi batınında bulunan misâlî kalıbına intikal etmektedir.[1]
Hadislerde de “misâlî cisme” işaret edilmiştir. Bunlardan birinde; birisi İmam Cafer Sadık’a (a.s): “Bazıları müminlerin ruhlarının, arşın etrafında bulunan yeşil renkli kuşların kursaklarında bulunduğuna inanıyorlar?” diye sorar. İmam da şöyle buyurur:
Bu inanç doğru değildir. Mümin, Allah katında onların ruhlarını, kuşların kursaklarına koymasından daha kıymetlidir. Belki ruhları önceki bedenlerine benzer (bir) bedendedir.[2]
Yine İmam şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ müminin ruhunu aldığı vakit onu dünyadaki “kalıbına” benzer bir kalıba yerleştirir.
Sonra İmam şöyle devam etti:
Bu ruhlar, (berzah kalıbında) yiyip içerler, birisi onların (yanına) geldiğinde, onu dünyada olduğu şekliyle tanırlar.[3]
Bu hadislere göre, müminlerin berzah âlemindeki ruhları, berzah cennetinin bağlarında ve odalarındadırlar. Kâfirler ve mücrimlerin ruhları ise, berzah ateşi ve azabına müptela olmuşlardır ve Yemen’de bulunan Hadramevt’te, Berehut (Berehevt) denilen yerde dururlar.[4]
Müminlerin ruhları da Necef-i Eşref’te bulunan Dâru’s-Selâm’dadır.[5]

[1]- Bu bahsin açıklamasını, Peyâm-i Kur’ân adlı konulu tefsirden okuyabilirsiniz: c. 5, s. 461-465.
[2]- Furû-i Kâfî, c. 3, s. 244.
[3]- age, s. 245.
[4]- age, s. 244-246.
[5]- Bihâr, c. 6, s. 243.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Berzahın Anlamı?

“Berzah” kelimesi, aslında iki şey arasındaki engel veya vasıta anlamına gelir. İki şey ve iki konak arasında bulunan hususa “berzah” derler. Keza iki deniz arasında bulunan kara parçasına da “berzah” denir. Yine tatlı ve tuzlu su arasında bulunup bu ikisinin karışmasına engel olan sınırın adı da “berzah”tır.
Burada, bu kitabın söz konusu ettiği berzahtan maksat, dünya ile ahiret arasında bulunan âlemdir ve her insanın ölümünden başlayıp kıyamet gününün vukuuna kadar devam etmektedir. Buna göre, şu anda berzah âlemi mevcuttur. Ölen kimseler bu âlemde bulunmaktadırlar. Başka bir deyişle; insan öldüğünde, onun bedeni ölür. Ama ruhu, bedeninden ayrı kalır ve canlıdır. Ruh cismin avarızından (araz, cisme arız olan bir şey) olmadığından dolayı, cismin ölmesiyle ölmez. Aksine “müstakil bir cevher”dir (bağımsız bir öz/tözdür) ki cismin yokluğunda da kendi kalıcılığını, varlığını sürdürebilmektedir. Keza cismin ölümünden sonra da “berzah” denen bir âlemde karar kılar ve gerçekte, görünmeyen bir şekilde kendi cismiyle irtibatı vardır.

10 Mayıs 2015 Pazar

Ölünün Ruhunun, Tabut Üzerindeki Feryadı?

Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Muhammed’in ruhu elinde olana (Allah'a) yemin olsun ki, eğer siz ölünün durumunu bilip de, sözlerini işitseniz, onun hakkında düşünmekten gafil kalır ve kendi halinize ağlarsınız. Ölünün cenazesini kaldırıp taşıdıkları vakit onun ruhu tabutun üstünde durup şöyle bağırmaktadır: “Ey benim akrabalarım ve evlatlarım! Dünya benimle oynadığı gibi sizinle de oynamasın! Dünya malını meşru ve gayri meşru yollardan yığdım, sonra hepsini size bıraktım. Bu durumda o malın zevk ve sefasını sürme başkaları, cezası, hesabı ve sorgusu ise benim içindir.
Öyleyse benim başıma gelenlerden ders ve ibret alın ki, sizler de benim durumuma düşmeyesiniz![1]


[1]- Bihâr, c. 6, s. 161.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Müminin Ölüm Anındaki Kerameti?

Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: Allah Teâlâ bir kulundan razı olduğu vakit, Azrail’e şöyle der: “Benim tarafımdan git, falan kulumun ruhunu al, bana getir. Yaptığı bunca iyi amel yeterlidir. Ben onu imtihan ettim. Onun, beğendiğim yüce bir makama sahip olduğunu gördüm.”
Azrail beş yüz melekle, ellerinde gül dallarıyla ve zaferan çiçekleriyle Allah katından yeryüzüne inerler ve o salih kulun yanına gelirler. Meleklerden her biri, ona ayrı bir müjde verirler. O vakit melekler ellerinde bulunan gül dalları ve zaferan demetleriyle ruhunu almak için iki yanında iki saf tutarlar. (Celalet ve saygıyla o salih kulun ruhunu karşılarlar.)
Şeytanların önderi olan İblis bu manzarayı gördüğünde, iki elini başının üstüne koyup haykırarak feryat eder durur. Takipçileri onun bu şekilde korkuya kapıldığını görünce sorarlar: “Ey bizim büyüğümüz! Nasıl bir olay oldu da bu şekilde tutuştun?” İblis şöyle der: “Görmüyor musunuz, Allah’ın bu kulu nasıl da bu denli ihtiram ve saygınlık kazanmış! Onu saptırmak için neredeydiniz?”
Onlar şöyle derler: “Biz onu yoldan çıkarmak için vazifemizi yaptık. Ama o bize itaat etmedi.”[1]
 
[1]- Câmiu’l-Ahbâr, Bihâr ile aynı, c. 6, s. 161.

8 Mayıs 2015 Cuma

Mümin ve Kâfirin Ölüm Anındaki Durumları?

İmam Cafer Sadık (a.s), talebelerinden birine şöyle buyurdu:
İnsanlar iki kısımdır: Birisi dünya ve belalarından kurtulan, diğeri de dertlerle ölümden sonraki âleme göçendir.
Daha sonra İmam, şöyle izahta bulundu:
İmanlı birisi dünyadan göçtüğünde, dünya belalarından kurtulmakta ve sevinçle ölümden sonraki hayata girmektedir. Ama kâfir birisi öldüğünde, insanların birçoğu, bitkiler ve hayvanlar onun elinden kurtulmaktadır. (O ise üzülerek hatıralarıyla birlikte ölümden sonraki âleme girmektedir.) Mümin ölürken rahatlar, kâfir ise ölürken üzülür. [1]

[1]- Meâni’l-Ahbâr, s. 143.