İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Hiçbir kabir yoktur ki her gün üç defa "Ben toprak eviyim, ben bela ve kokuşmuşluk eviyim ve ben böceklerin olduğu evim." dememiş olsun. Mümin kul kabre girdiğinde, kabrin yeri ona: "Merhaba, hoş geldin, Allah'a yemin olsun ki benim üzerimde yürüdüğün zaman seni çok severdim. Şu an içimde olduğundan dolayı seni daha çok seviyorum. Çok yakın bir zamanda benim sana olan dostluk alâmetimi göreceksin." O anda kabir onun gözünün göreceği genişlikte genişler ve kabirden yüzüne bir kapı açılır. Böylece o, cennetteki yerini görmüş olur. Ve o kapıdan hiçbir gözün daha güzelini görmediği bir şahıs dışarı gelir. O (ölü), bu şahsa şöyle der: “Ey Allah’ın kulu! Ben senin gibi güzel birini görmemişim. Kimsin sen?”
Güzel yüzlü şahıs şöyle der: “Ben senin sahip olduğun doğru görüşünüm ve dünyada işlediğin hayırlı işlerinim.”
Daha sonra ruhu alınır, cennette en layık olduğu yere konulur. Daha sonra şöyle denir: “Gözün nurlu ve sevinçli bir şekilde yat ve rahat et.” Sonra cennetten bir esinti, devamlı onun cesedine eser de, (o esintinin) lezzetini ve güzel kokusunu kıyamet gününe kadar tadar.
Ama kâfirin cesedini kabre koyduklarında, kabrin yeri ona der ki: “Hoş gelmedin, iyi yere de gelmedin. Allah'a yemin olsun ki benim üzerimde yürüdüğün vakit sana düşmandım. Şu an içimde olduğundan dolayı sana karşı düşmanlığım daha da fazlalaştı. Yakında sana olan düşmanlığımın alametini göreceksin. Daha sonra kabir onu sıkarak cesedini ezer, kül haline getirir. Onu önceleri olduğu gibi toprak yapar. Yüzüne cehennemden bir kapı açılır ve o, cehennemdeki yerini görür. Daha sonra kötü yüzlü birisi o kapıdan girer. O (ölü), bu şahsa: “Ey Allah’ın kulu sen kimsin?” diye sorar. O da cevaben: “Ben senin dünyada yaptığın kötü amelin ve senin kötü görünüşünüm.” der.
Daha sonra ruhu alınıp cehenneme konulacak, cehennemden devamlı zehirli ve yakıcı bir ateş cesedine esecektir. Onun yakıcılığını ve derdini kıyamete kadar tadacaktır. Allah Teâlâ yeryüzü yılanlarından olmayan doksan dokuz yılanı ona musallat edecek, onlar da onu ısıracaklardır. Eğer yeryüzüne öyle bir yılan gelip üflemiş olsa, o yerde bir ot bile yeşermez.[1]
[1]- Furû-i Kâfî, c. 3, s. 241-242.

